4 Nisan 2018 Comments are off kara
Share:

BİR TEMEL FIKRASI DA BİZDEN (YAŞANMIŞTIR)

Temel’i, bir ilkbahar günü patronu yanına çağırmış. Temel’de bir korku bir korku sormayın gitsin. Acaba patron Temel’e ne diyecek? Bir telaş sarmış ki Temel’i yüreği küt küt atmaya başlamış. Oysaki garibim patronun derdi başka. Üzerinde bir ceket kolları kolundan uzun, patron terziye gitmeye üşenmiş; vakit cimrisi imiş, sakal tıraşı için berbere gitmezmiş, ayakkabıları boyatmak için losttıra salonuna gitmezmiş. Öyle gideyim cafelerde, otellerde, nargile salonlarında oyun oynamazmış. Temel de zaten bu adama bu güzel duygularından dolayı severmiş. Ama yanlışı gördün mü; tembelliği, uyuşukluğu, kirliliği gördü mü yanardağ gibi patlarmış. Temel bunları düşüne düşüne patronun kapısına gelmiş:

  • ‘Patronum beni emretmişsun?’

Patron da Temel’e:

  • ‘Nerede kaldın, aradım da niye hemen karşıma çıkmıyorsun?’ Demiş.

Temel anasının gözü bir laz. Hemen yapıştırıvermiş, demiş ki:

  • ‘Bir kahve edeyum mi?’

Ama o arada patronun elinde bir ceket sormadan edememiş:

  • ‘Hayırdur patronum? Bu cekette neyun nesi ?’

Patronu:

  • ‘Temel gel ölçülerimi al, kollarını kısaltacağım.’

Temel metreyle koşa koşa gelmiş ölçülerini almış, tam terzi dükkanından içeri girerken patrona telefon açıvermiş:

– Ula patron ula patron; ceketin bir kolunu mu kısaltacağım, iki kolunu mu kısaltacağım?

4 Nisan 2018 Comments are off kara
Share:

Cav cav cav, nedir bilir misiniz?

Genellikle Karıkoca ilişkilerinde erkekler hanımlarına çok konuştukları zaman böyle hitap ederler. Yani tahammül sınırlarını aşan konuşma uslübu ama bu tek yanlı değil. Kadınlara haksızlık yapamayız. Erkeklerin de cav cav hiç çekilmez. Bizim konumuz neden insanlar cav cav yaparlar?

Çünkü kitap, dergi, makale okumayan, konferans, seminer, sempozyum, konserlere katılmayan insanların erkeği de kadını da hayatlarını cav cav yaparak geçinmeye mahkumdurlar. Karanlığı mum aydınlatır. Cav cav beyinleri ise kitap aydınlatır.

Halk otobüsünde geliyorum yaşları 45 olan iki bayan, ikisi de kilolu biri başı açık bir eşarplı. Adeta bizlere buyururcasına konuşuyorlar. İstemeden dinledim. Patronlarına ikisi birden öyle verip veriştirdiler ki kendi kendime şu cümleyi söylemeden duramadım. ‘Ne zalim patron muş bu adam.’

Konu şu;

Omleti patronun önüne sürmüş, zıkkımlan der gibi bırakıvermiş. Adamcağız sadece şunu söylemiş:

  • Biraz daha pişiremez miydiniz?

Vay sen misin diyen! Beni bulaşığa verdiler oysa ben bulaşık yıkamak için mi geldim buraya? Konuşma bu çerçevede sürüp gitti. İnanın nasıl ki bu süre içerisinde dillerinden bir tek şükür, teşekkür, Allah bereket versin, işimiz var tümceleri çıkmadı. O ara otobüsümüzün yanından mini bir jip geçiyordu. Şoförün yanında eşarplı bir bayan; ağzında sigara, egosu tavan yapmış bir şekilde iç içi veriyordu. Bir kibir, bir tepeden bakma, bir kendini beğenmişlik. Sanki yüksek dağları o yaratmış.

Aaaaaa!!!… Oda ne sigara izmaritini araç camından tam Levent metrobüsün önüne fırlatıverdi. Kahraman edası ile koltuğuna yaslandı. Nikotini nefesine arabanın içinde boca etti. Osmangazi yurdundan  geliyordu. Ama onu umursamıyordu. Kızacaksınız ama şu benzetmeyi yapmak zorundayım. Bu tip karakterler dünyanın en zengin insanın eşi bile olsa yıldızlarla yuva yapar.